Öfkenin ve Nefretin Hikayesi: Yeni Mahalle
Türkiye’nin denge ve düzeni, nefretin ve öfkenin iletişim aracı haline gelmesiyle sarsıldı. Kavga etmeye hazır insanlar, fikirleri bastırmaya meyilli gruplar her köşeyi kapladı. Nobranlık ve şiddete meyilli olma durumu yaygınlaştı. Geçmişsizlik ve geleceksizlik kavramları da eklenince mahallede işler karıştı, durum içinden çıkılmaz hale geldi.
Şu anda yaşanan durumu “daha önce de böyleydi” diyerek normalleştirmeye çalışanlara rağmen, Figen Şakacı’nın HınçAhınç adlı eseri, yoksul ve umutsuz üç genç arasındaki dostluğu temel alarak Yeni Mahalle’nin durumunu gün yüzüne çıkarıyor. Nefretin, öfkenin ve her an şiddetin baş gösterebileceği bu ortamda farklı hikayeler ortaya çıkıyor.
‘KÜÇÜK’ DERTLER, BÜYÜK OLAYLAR
Şakacı’nın anlattığı hikaye, gerilim dolu bir futbol maçını andırıyor; küfürlerin havada uçuştuğu, gerginlik ve hesaplaşma isteğinin kol gezip süreklediği bir atmosfer. Fakirlikten kaynaklanan hırs ve umutsuzluk da ön planda. Biraz umut olsa da, mahallede futbolcu olma hayali ve yeni bir hayata başlama umudu oldukça uzak görünüyor. Bir şeylerin değişmeden yerinde sayma riski ise her zaman var.
Yeni Mahalle’nin düzü, uçurumu insanın moralini bozuyor. Yücespor ise mahallenin eğlencesi, ilgi odağı, her şeyi. “Maç günleri mahalleyi kenetleyen” bir unsur olan Yücespor, mahallenin dış dünyayla bağını sağlıyor.
Dostluğun ve kıskançlığın merkezi Yeni Mahalle; Arif, Demâr ve Serde ise bu karmaşık, sürekli hareketli ve kapalı bir dünyanın üç kahramanı gibi. Ailelerinin terbiye çabaları yetersiz kalmış, kendi evrenlerini kurmuşlar ve mahalle içinde kendilerine yeni bir dünya oluşturmuşlar.
Demâr ve Serde, ayrılmayacaklarına inanıyor, sessiz sözlerle ve umutlarla birbirlerine destek oluyor. İkisi de bir gün yoksulluktan kurtulacaklarını düşünüyor ancak nasıl yapacakları konusunda bir fikirleri yok. Bu ikilem, sıkışmışlık ve gerginlik, içlerinde biriken öfkeleri patlatıyor. Özellikle Serde, hırs ve kıskançlık arasında gidip geliyor, durumlar bazen tersine dönüyor. Kentsel dönüşüm projeleriyle başı derde giren, kendini korumaya çalışan, birbirlerine destek olan ve sinirli olan Yeni Mahalle’nin ruhuna uygun bir durum.
Arif ise “küçük” sorunlarla uğraşmaktan kendini alıkoyamıyor. Genellikle sarhoş halde, kafasında dolaşan sesler yerine taksitle aldığı montu beğenmeyenlere takılıyor. Belki de bu “ufak” problemler yüzünden kafası karışıyor.
Bunların yanı sıra, Yücespor’un mağlubiyetleriyle sarsılan mahalledeki sükunet öncesi sessizlik de durumu daha da karmaşık hale getiriyor. Öfkenin ortaya çıkması için yeterli sebep var: “O gün kimsenin gözlerindeki nefreti anlamaya cesaret eden olmadı, sokaklar savaş alanına döndü.” dedi.
BİZE HER ŞEY YENİ TÜRKİYE’Yİ HATIRLATIYOR
Yeni Mahalle’de herkesin kendi sorunları var. Kimi erken kaybettiği annesine üzülüyor, kimisi ise yoksullukla baş etmek istiyor. Öfke ve nefret birbirine karışıyor. Tam olarak Yeni Türkiye’deki durum gibi.
Serde, Demâr ve Arif de bu mahallede birlikte ancak biraz da ayrılar. Yeni Mahalle’de bu yakınlık ve uzaklık dengesi sürekli değişken. Üçlü, kelime yetmediğinde argo ve küfü kullanarak boşlukları dolduruyor. Bazen gerçeklerle yüzleşirken bazen de hayatın acı gerçekleriyle karşı karşıya geliyorlar.
HınçAhınç adlı eserde, Şakacı karakterlerin ve Yeni Mahalle’nin hayatını kurgularken temel bir gerçeği ortaya koyuyor: “Kardeşliğin sona erdiği yerde kan dökülür.” Öfke hınca, hınç intikama dönüşüyor. Sıralama değişebiliyor.
Şakacı, karakterlerin ve Yeni Mahalle’deki durumunun birlikte öfke ve umut arayışlarını ele aldığı bir hikaye sunuyor. Bireyin öfkesinin toplumun öfkesine evrilmesini gözler önüne seriyor. Yalnızlık ve hayata anlam katma arayışı gibi konular da güçlü bir şekilde ele alınıyor. Gülistan karakteri gibi yaşamına anlam katma çabası ve şiddetin normalleşmesi gibi konuları da işliyor.
Sonuç olarak, karakterler ve Yeni Mahalle’deki yaşananlar bize Yeni Türkiye’yi hatırlatıyor.